"Pekiyi" ile bitirdiği için, beybabasının üç gün önce satın aldığı pırıl pırıl bisikletinin üzerinde kendini pilot ya da "Gökler Hâkimi Gordon" sanarak, anacaddede yıldırım gibi gidiyordu. Nereye? Hiiç. Gidiyordu işte. Sinirliydi de. Yanlış manevra yapan, duruveren bir taksiye, yoluna çıkıveren dalgın birine, hiç beklenmeyen anda önünden geçiveren şaşkın bir sokak köpeğine kızıyordu. Sonra, beybabasının çokluk dediğince, bu yollar neden boydan boya asfalt değildi? Yerlerinden fırlamış parke taşlan, çukurlar, çukurlarda birikmiş pis sular... "Efendim, belediye yoktu memlekette. Şayet memlekette belediye olsaydı!..
Birden, eli değnekli bir sokak çocuğu. Ezmemek için şaşılacak bir manevra yaptığı hâlde yalınayaklı oğlan, elindeki değnekle arka çamurluğa vurmuştu. Aklı gitti. Bu şehirde belediyenin olup olmadığını unutarak, kuvvetli bir frenle, zınk, durdu. İndi. Çocuğa hınçla baktı. O da kendisi kadardı. Bacağında yamalı, kaba bir uzun pantolon, ayaklan yalın, kirli, tırnaklan kara kara, uzun uzun.
"Ezmedim diye mi vurdun bisikletime?"
"Ezemezdin ki!"
"Manevra yapmasaydı m, görürdün."
Sokak çocuğu, "Boş ver," dedi.
"Bana bak!"
Sokuldu:
"Bakıyorum."
"Fena yaparım ama sonra!"
Az daha sokuldu:
"Ne yaparsın?"
"Ne mi yaparım?"
"Ne yaparsın lan, yap da görelim!"
Bisikletin tekerleğine bir tekme!
Bisikletli için durum ciddiydi. Bisikletini kaldırıma dayayıp yalınayaklı çocuğun yanına geldi. Beyaz kepini sinirli sinirli düzelttikten sonra:
Bisikletli için durum ciddiydi. Bisikletini kaldırıma dayayıp yalınayaklı çocuğun yanına geldi. Beyaz kepini sinirli sinirli düzelttikten sonra:
"Benim kim olduğumu biliyor musun?"
"Kim olursan ol!" dedi öteki.
"Kim olduğumu bilsen böyle konuşmazdın!"
"Sen de benim kim olduğumu bilsen böyle konuşamazdın!"
"Senin kim olduğun hiç önemli değil!"
"Asıl senin kim olduğun önemli değil..."
"Beşi pekiyi ile bitirdim ben!"
"Ben de on'u bitirdim!"
"Sen de benim kadarsın, nasıl bitirebilirsin on'u?"
"İnanma oğlum, bitirdim işte."
"Benim beybabamı tanıyor musun, beybabamı?"
"Vız gelir!"
"Beybabamı tanışan böyle konuşmazdın!.."
"Vız gelir tırıs gider lan!"
"Benim beybabam bu ilin en büyük avukatı!"
"Benim beybabam da dünyanın en büyük avukatı!"
"Benim beybabama belediye reisi bile vız gelir! Türkçeci notumu kırmasaydı okulu birincilikle bitirecektim. Hem biz bu yaz İstanbul'a gideceğiz. Orada Galata Kulesi var, biliyor musun? Haminnem orada, halam orada, eniştem..."
"Hadi lan hadi, fiyaka sökme bize. Ben bizim mahalledeki İdris'i bile tuşa getirdim!"
"Ben İdris değilim ama?"
"İdris senin gibi üç tanesini kabak gibi vurur yere!"
"Evet, vurur. Ben vitamin hapları alıyorum, ne haber? Sonra, annem ekmeğime tereyağı sürüyor, reçel sürüyor, rafadan yumurta yiyorum. Küçük halam diyor ki..."
Bisikletliyi elinin tersiyle itti:
"Senin küçük halan da vız gelir!"
"Ne demek istiyorsun?"
"Sen ne demek istiyorsun?"
"Hayır, sen ne demek istediğini söyle!"
"Sen söyle asıl!"
"Sen..."
"..."
"..."
Dövüşe hazır iki horoz gibi sokulmuşlardı birbirlerine. Ufaktan ufaktan bir itişme başladı. Bu arada avukat oğlu karşısındakinin adamakıllı sıkı olduğunu anlayarak, "Benim böyle durduğuma bakma," dedi. "Ben çok kuvvetliyimdir!"
Göğsünden itti. Avukat oğlu az kalsın bisikletinin üstüne yıkılacaktı. Kendini zor toparladı ama, çocuk gerçekten kuvvetliydi, anlamıştı.
"Ayağım takıldı," dedi. "Demek sizin mahalledeki İdris'i tuşa getirdin?"
Sokak çocuğu kabararak:
Göğsünden itti. Avukat oğlu az kalsın bisikletinin üstüne yıkılacaktı. Kendini zor toparladı ama, çocuk gerçekten kuvvetliydi, anlamıştı.
"Ayağım takıldı," dedi. "Demek sizin mahalledeki İdris'i tuşa getirdin?"
Sokak çocuğu kabararak:
"Tabii. Bir tuttum, bir savurdum, tamam. Sülman Ağabey e gördü de, aferin, dedi. Sen Sülman Ağabey'i tanır mısın, Sülman Ağabey'i? Sülman Ağabey gibi var mı be? Dedi ki, biraz daha büyü, dedi, seni güreşe çalıştırayım!"
"Sülman Ağabey güreşçi mi?"
"Değil ama, güreşir, herkesi yener!"
"Senin beyban neci?"
"Boş ver. Ama Sülman Ağabey, yahu sen Sülman Ağabcy’i gör de bak. Öyle fiyakalı ki. Kızlar kendiliklerinden tavlanıyorlar!"
"Beybam beni hariciyeci yapacak!"
"O da ne?"
"Elçi yani. Bu yıl ilk'i bitirdim, sonra Orta'yı, daha sonra da liseyle Siyasal Bilgileri... Beybam diyor ki, boyuna Avrupa'da gezersin diyor. İnsan hariciyeci oldu mu bütün dünyayı gezermiş. Paris, New York, Roma, Berlin, Londra... Londra'daki Times Nehri’ni bilir misin sen?"
"Sülman Ağabey bilir!"
"Peki, isterse elçi olabilir mi?"
"Öte bile geçer..."
"Siyasal Bilgileri bitirmiş mi?"
"Ne bileyim yahu? Bizim mahallenin bütün kızları bitiyor ona!"
"Küçük halam bitmez!"
"Bitmez evet, bitmezmiş. Bir görsün de bak!"
"Küçük halamı doktor istedi de boş verdi be!"
"Doktor ne, sen Sülman Ağabey'i gör de bak. Pekos gibi şerefsizim!"
"Pekos mu?"
"Pekos tabii ya. Sizin evin önünden geçsin de küçük halan görsün, boş versin... Ona hiçbir kız boş veremez. Bir Sevim var bizim mahallede, bacakları belim kadar, o bile kaç sefer mektup tutuşturdu elime. Hem de her seferinde bir teklik!"
Yan yana yürüyorlardı. Avukat oğlu gazozcunun önünde durdu:
"Bize iki gazoz ver!"
"Bende mangır yok ama," dedi beriki.
"Bende var."
Gazozları içerlerken avukat oğlunun aklından ciciannesi geçti. İstanbul'daki büyük halasının yanına gitmeden, bir gün, küçük halasından ötürü, "Ah bu kız, ah bu züppe kız," demişti, "Kimi beğenir acaba bu? Koskoca doktoru, banka şefini, fabrika müdürünü beğenmedi. Beğendiği çöpçü olsa vereceğim. Vallahi de vereceğim, billahi de vereceğim!"
Gazozları içmişlerdi, boş şişeleri uzattılar.
Yolda:
Gazozları içmişlerdi, boş şişeleri uzattılar.
Yolda:
"Sülman Ağabey bizim evin önünden geçer mi?"
Unutmuştu. Durdu bir an, baktı hatırladı.
"Halan için mi?"
"Küçük halam için."
* * *
Akşam yemek boyunca, küçük halasının elinden vitamin haplarını içerken hep Sülman Ağabey'i düşündü. Sofradan kalkıldı. Küçük hala elbeziyle elini ağzını silerken, "Sülman Ağabey'i gör de bak!" dedi.
"O da kim?"
"Şerefsizim, Pekos gibi be. Bir çocukla tanıştık bugün, mahallelerindeki İdris'i yere kabak gibi vurmuş. Niye? Sülman Ağabey güreşe çalıştırmış da ondan. Beni de çalıştıracak. Sülman Ağabey gibi var mı? Bütün kızlar kendiliklerinden mektup yolluyorlar ona!"
Küçük hala Aznavur'dan bir parçayı mırıldanarak odadan çıktı.